Gıda Katkı Maddeleri Nedir?
Türk Gıda Mevzuatına göre
gıda katkı maddeleri; gıdanın üretimi sırasında gıdanın görünüş, tat, doku ve
renk gibi duyusal özelliklerini geliştirmek için teknoloji, muhafaza ve kalite
zorunluluğundan dolayı kullanılan ancak tek başına gıda olarak tüketilmeyen ve
gıda ham veya yardımcı maddesi olarak kullanılmayan maddelerdir. Gıda katkı
maddeleri işlevlerine göre 25’ten fazla gruba ayrılırlar. Gıda katkı maddeleri
işlevlerine göre koruyucular, tatlandırıcılar, antioksidanlar,
renklendiriciler, parlatıcılar, stabilizatörler, taşıyıcılar, topaklanmayı
önleyiciler, asitler, asitlik düzenleyiciler, aroma maddeleri, aroma artırıcılar,
emülgatörler, emülgatör tuzları, hacim artırıcılar, itici gazlar, ambalajlama
gazları, jelleştiriciler, kabartıcılar, kıvam artırıcılar, köpük oluşturucular,
köpüklenmeyi önleyiciler, ayırıcılar,
sertleştiriciler, metal bağlayıcılar, nem tutucular, işlem yardımcıları,
modifiyeli nişastalar, biyolojik değeri artırıcılar ve un işlem maddeleri
olarak sınıflandırılmaktadır.
E kodlu Gıda Katkı Maddeleri
Güvenli midir?
Tükettiğimiz gıda
maddelerinin ambalajında gıda katkı maddelerinin her birini tanımlamak için
Avrupa (Europe) kelimesinin karşılığı olan (E) harfi ve üç rakamlı sayıdan
oluşan bir kod numarası kullanılmaktadır. (E) harfinin kullanımı Avrupa
ülkeleri ve Türkiye’de o gıda katkı maddesinin tüketici tarafından bilinmesi
amacıyla (E150 karamel, E250 sodyum nitrit, E330 sitrik asit gibi) kullanımına
izin verildiğini gösterir. Bir gıda katkı maddesinin kullanımına izin
verilebilmesi için;
Sağlık açısından, izin
verilen miktarlarda, zararsız olduğunun belirlenmesi
Teknolojik açıdan
uygulanmasının zorunlu ve tüketici beğenisi açısından kullanımının gerekli
olması,
Katkı maddesinin gıda
saflığında olması,
Cins ve miktarının gıda
maddesinde tespiti için uluslararası geçerliliği olan bir analiz metodunun
olması,
Sadece izin verilen gıdada ve
izin verilen miktarı aşamayacak şekilde kullanılması,
Katıldığı gıda maddesinin
ambalajına yazılması gerekir.
Gıda katkı maddelerinin hangi
gıdalarda ve ne oranlarda kullanılabileceği, Birleşmiş Milletler WHO (Dünya
Sağlık Teşkilatı) ve FAO (Dünya Gıda Tarım Teşkilatı)’nın ortak organizasyonu
olan “Codex Alimentarius” Komisyonu tarafından (JECFA Ortak Uzmanlar Komitesi
marifetiyle-Joint FAO/WHO Expert Committe on Food Additievs) belirli bir
bilimsel süreci izleyerek uzun toksikolojik ve karsinojenik araştırmalar sonucunda
belirlenir. Bu karar, dünya ticareti için referans değer olarak kabul edilir.
Komite bu süreçte; her bir gıda katkı maddesinin kullanımı için teknolojik bir
gereklilik varsa, tüketimi durumunda insanların ömür boyu günlük olarak
alabileceği miktarları tespit eder ve tüketici sağlığı için hiçbir risk
oluşturmayacağı asgari değer bulunur. İnsanlarda güvenli doza ulaşılabilmesi
için deney hayvanlarında gözlenebilen hiçbir yan etki göstermeyen doz olan
NOAEL (mg/kg) değerini (No Observed Advers Effect Level) belirlemek için test
hayvanları farklı dozlara maruz bırakılır, en az iki jenerasyon kısa ve uzun
süreli testlere tabi tutulur. Olumsuz etki tepit edilmeyen doz (NOAEL değeri)
güvenlik faktörü 100’e bölünerek günlük alınabilecek miktar (ADI=Acceptable
Daily Intake ) belirlenir. ADI değeri (mg/kg/gün), bir bireyin vücut ağırlığı
esas alınarak tüm yaşamı boyunca bir sağlık riski olmadan tüketebileceği katkı
maddesi miktarıdır. Güvenlik faktörü, genelde 100 olarak kullanılmakla beraber
gıda katkı maddesinin toksisite verilerinde herhangi bir şüpheli durum
olduğunda NOAEL değeri 1000’e kadar bölünebilir. Yani, deney hayvanlarında
hiçbir yan etki yaratmayan dozun yüzde biri insanlarda genellikle güvenli kabul
edilmiştir. Bu yöntem 1954 yılından beri gıda katkıları için
uygulanmaktadır. Geride kalan 50 yılı
aşkın sürede edinilen deneyimler bu uygulamanın yeterli koruma sağladığını
göstermektedir.
Tablo: ADI Değerinin
Saptanması (Kaynak: www.turktox.org.tr)
Gıda Katkısı NOAEL (mg/kg/gün,deneyhayvanı) Güvenlik Faktörü ADI
(Mg/kg/gün insan)
Aspartam (E951) 4000 100 40
Sakarin (E954) 500 100 5
Nitrit
(E250 Sodyum Nitrit)
5.4 100 0.07
Gıda katkı maddesinin
kullanım miktarı gıdadan gıdaya farklılık gösterebilir. Bazı katkı maddelerinin
kullanım miktarı, teknolojinin gerektirdiği miktar kadar yani GMP (Good
Manufacturing Processes) olarak tanımlanmakta, bazı gıda maddeleri için ise
azami kullanım miktarı verilmektedir. İlgili gıda maddesinde miktar
verilmediğinde ise katkı maddesi için herhangi bir azami dozun belirtilmediğini
gösteren “Quantum Satis” (QS) ifadesi yer alır. Bazı katkı maddelerinde bir
gıda maddesi için kullanım miktarı verilmezken, bir başka gıda maddesi için ise
azami kullanım miktarı verilebilir. Örneğin; E307 Alfatokoferol için rafine
zeytinyağında azami doz verilirken (200 mg/l maksimum), emülsifiye edilmemiş
hayvansal ve bitkisel katı ve sıvı yağlarda QS düzeyinde izin verilmektedir.
Ülkemiz gıda mevzuatımızı,
1948 yılından beri FAO ve 1963 yılından beri Codex Alimentarius üyesi olarak ve
AB Adaylık sürecinde 2001 yılı Ulusal Program gereği uyumlu olarak hazırlamakta
ve 200’e yakın Dünya Devleti gibi FAO, WHO ve JECFA üyesi olarak
güncellemektedir. Ülkemizde gıda katkı maddeleri, Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı
Maddeleri Yönetmeliği (Resmî Gazete: 30.06.2013-28693) kapsamında, Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yukarıda belirtilen uluslararası mevzuata
uygun olarak ilgili tüm tarafların katılımıyla hazırlanmakta ve çalışmalarda
Sağlık Bakanlığı ve ülkemiz üniversitelerinin saygıdeğer bilim insanları yer
almaktadır.
E kodu taşıyan gıda katkı
maddeleri bilimsel bir Komite tarafından onay verildiği için insan sağlığı
üzerine olumsuz bir etkileri söz konusu değildir. Asıl tehlike, belirli bir
gıda maddesi için belirli miktarda kullanımına izin verilen bir gıda katkı
maddesinin bu amaç dışında kullanımı ve ambalajında ne katıldığı belirtilmeyen
gıda maddeleridir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından gıda katkı
maddeleri risk durumuna göre denetlenmektedir.
Gıda Katkı Maddelerinde
koparılan sansasyon
Gıda katkı maddelerinin
kullanımının polemik konusu yapılması, ilk defa 1976 yılında Fransa ve
Almanya’da gündeme gelmiştir. Türkiye’de de 1996 yılının aralık ayında gündeme
gelmiş ve 1997 yılının başında yoğun olarak gıdalardaki bazı katkı maddelerinin
insan sağlığına zararlı olduğunu iddia eden birtakım listeler gazetelerde yer
almış ve tüketicilere el altından dağıtılmıştır. Daha sonraki yıllarda da gıda
katkı maddeleri zaman zaman polemik konusu yapılmıştır. Bu tartışmalarla, gıda
katkı maddeleri konusunda bazı iddialar ileri sürülerek zararlı olduğuna dair
listeler verilmiş ve bazı kişi veya kuruluşlar kendi yorumlarını da katarak
tüketicilerde tereddüt yaratmaya çalışmışlardır. Bu listeler internet
sitelerinde, yazılı ve görsel medyada dolaşmış, adeta şehir efsanesi olarak gündemde
yerini almıştır. Aslı olmayan ve hiçbir gerçeğe dayanmayan bu listeler bazı
kişi veya kuruluşların da ismi verilerek kasıtlı olarak toplumda tereddüt
yaratmak amacıyla kullanılmıştır. Asılsız bu tür iddia ve listelerde sihirli
sözcük “yapılan bilimsel araştırmalara göre……” cümlesidir. Bu listelerde genel
olarak “Hacettepe Üniversitesinin Araştırma sonuçları” diye başlaması ve “Doç.
Dr. Mustafa TÜRKMEN” imzasıyla verilmesidir.
Gerçekte ise ne Hacettepe
Üniversitesinin böyle bir araştırması var, ne de üniversitede Doç. Dr. Mustafa
TÜRKMEN isimli bir araştırıcı vardır. Bu iddiaları yayınlayan veya listeleri
düzenleyenlerin elinde, yukarıda belirtilen bilimsel sistematik dahilinde izin
edilen oranlarda kullanılan gıda katkı maddesinin sağlığa zararlı olduğunu
gösterir hiçbir çalışma da yoktur.
Gıda üreticisi, belli başlı
firmaların da adlarını kullanarak gıda katkı maddeleri üzerinde yapılan bu tür
spekülasyonların tüketiciyi yanlış bilgilendirmeyi amaç edindiği, maksatlı
olduğu, dağıtılan listelerin altına kim tarafından hazırlandığı doğru bir
şekilde belirtilmemesi bu şüpheyi güçlendirmektedir.
Listelerdeki ürünler,
dikkatlice incelendiğinde, yapılan listelerin maksatlı olduğu açıkça ortaya
çıkmaktadır. Şöyle ki; listelerde “kanser yapıcı en tehlikeli madde” olarak
belirtilen E330 numaralı katkı maddesi pek çok gıda maddesinde ve mutfaklarda
sıkça kullanılan ve halk dilinde limon tuzu olarak bilinen “sitrik asit” yani
limon asididir. Portakal, limon gibi turunçgillerde bol miktarda bulunan bir
maddedir. Bu maddeyi tehlikeli kabul edersek bu meyveleri yiyen insanların,
özellikle Akdeniz Bölgesi insanlarımızın hepsinin kanser riski ile karşı
karşıya olduğunu kabul etmemiz gerekir. Limon asidini tehlikeli kanser yapıcı
olarak nitelemenin, bilgisizliğin ötesinde, maksatlı bir tutumun varlığının da
açık bir göstergesidir. Yine listelerde “şüpheli katkı maddesi” olarak
nitelenen E150 ise tereyağı, margarin, bazı peynirler, bezelye konservesi hariç
hemen bütün gıda maddelerinde kullanılan karameldir. “Sağlığı bozan”
kategorisinde yer alan E320 ise gıda maddelerinde özellikle katı ve yağlarda
sadece antioksidan olarak kullanılan bütillendirilmiş hidroksianisol (BHA) dur.
Keza, izin verilen miktarlardan fazla kullanıldığında kanserojen etkiye sahip
olan et endüstrisinde kullanımı zorunlu olan, koruyucu niteliğindeki nitrat ve
nitritler (E.249 potasyum nitrit, E250 sodyum nitrit, E251 sodyum nitrat, E252
potasyum nitrat) hakkında listelerde yer alan bilgi tamamen yanlış bir tespit
olan damar hastalığına yol açtığı şeklindedir. Bu katkı maddelerinin et
ürünlerinde kullanılmaması halinde C. Botulinum adlı mikroorganizma üreyerek,
insan ölümü ile sonuçlanan gıda zehirlenmelerine neden olabilmektedir. Uzun
yılardır, nitrat ve nitrit içeren gıdaların nitrozamin gibi kanser yapıcı ve
mutajenik özelliklere dönüşmesinden dolayı kullanımları tartışma yaratmıştır.
Nitrozaminler, hem vücutta ve hem de gıdada meydana gelebilir. Ancak, sadece
nitrat ve nitritlerle kür edilmiş et ürünleri tüketimi ile nitrozaminlere maruz
kalınacağını düşünmekte yanlıştır. Zira nitrit ve nitratı biz günlük olarak
ıspanak, marul, pancar, maydanoz gibi pek çok yeşil yapraklı sebze ile alırız.
Keza kanserojen katkı maddeleri başlığı altında yer alan iki renk maddesi (E131
patent Blue V ve E142 green S) için yapılan biyokimyasal denemelerin hiçbirinde
kanserojen veya toksik bir etki gözlenmemiştir. Her iki renk maddesi, başta ABD
ve AB ülkeleri olmak üzere bütün dünya ülkelerinde kullanılmaktadır.
Listelerdeki bu ve buna benzer maksatlı ve yanlış örnekler çoğaltılabilir.
Bilindiği gibi, her maddenin
yarar veya zararında, kullanılan miktar çok önemlidir. Bir ilacın belirli bir
miktarı tedavi ederken, aşırı kullanımı ölüme neden olabilmktedir. Hayatın
sürdürülmesi için mutlak gerekli olan besin maddelerini, gereğinden fazla aşırı
miktarlarda, tükettiğimizde de bir takım olumsuz durumlarla karşı karşıya
kalacağımız aşikârdır. Kullanım yeri, zamanı ve miktarı hem doğal maddeler hem
de kimyasal maddeler için önemlidir. Normal kullanımında hiçbir sıkıntıya yol
açmayan doğal gıda maddeleri bile aşırı ve bilinçsiz tüketiminde zararlı ve
hatta öldürücü olabilmektedir. Hiç unutulmaması gereken husus gıdaların “azının
karar çoğunun zarar” olduğu ilkesinin gözden uzak tutulmamasıdır. Milattan önce
Hipokrat “ilacınız gıdanız, gıdanız ilacınız olsun”, Paracelsus “her madde
toksiktir. Diğer bir deyişle toksik olmayan madde yoktur. Maddenin ilaç ya da
zehir olmasını kullanıldığı doz belirler.” demişler. Gerek katkı maddeleri kullanımında
gerekse genel anlamda gıda tüketiminde Toksikoloji biliminin öncülerinden
Paracelcus’un (1493-1541) “Her madde toksindir, ancak toksin ile ilacı
birbirinden ayıran dozudur” sözü de unutulmamalıdır. Türkçemizde de bu “azı
karar çoğu zarar” olarak kabul görmüştür. Yani, bütün mesele herşeyi dozunda
tüketmektir. Örneğin, fazla soğuk suyu birden içerseniz barsak düğümlemesine
yol açabilirsiniz, fazla miktarda et tüketirseniz gut hastası olabilirsiniz.
Buradan hareketle, gıda katkı maddeleri de fazla miktarda alınırsa sağlığa
zararlı olur. Bilinçli olarak mevzuatla izin verilen miktarlarda gıda katkı
maddeleri kullanılabilir, bunun hiçbir sıkıntısı da yoktur.
Gıda katkı maddeleri
konusundaki bu temelsiz iddialar, halk arasında korku ve panik yaratmakta ve
ambalajlı gıda maddelerine karşı güvensiz bir ortam oluşmasına yol açmaktadır.
Elbette sağlık açısından mümkün olduğunca tabii gıda maddelerinin veya katkısız
gıda maddelerinin tüketilmesi en iyi yoldur. Ancak kullanım amacı ve
kendilerinden beklenilen fonksiyonların çeşitliliği dikkate alındığında katkı
maddesi kullanımı günümüzde gıda teknolojisinin tabii bir sonucu olarak ortaya
çıkmaktadır. Şöyle ki; tarlada hasat edilen gıda maddelerinin dayanıklılığını,
albenisini, ya da başka kalite özelliklerini geliştirmek için izin verilen birtakım
maddeler kullanılmaktadır. Mesela; portakalın dayanıklılığını artırmak için önce
antimikrobiyal olarak kükürt dioksit, sonra albenisini arttırmak için de mumlu
veya parafinli maddeler kullanılmaktadır. Keza, kuru üzüm metabisülfitlerle
muameleye tabii tutularak hem dayanıklılığı hem de albenisi artırılmaktadır.
Katkı maddeleri ile ilgili
riskler değerlendirilirken bilimsel ve ekonomik bilgilere ilaveten teknik
olmayan faktörlerinde değerlendirilmesi gerekir. Tüketicilerin riskleri
algılamalarında etkili olan faktörler geleneksel risk değerlendirilmesinden
farklıdır. Örneğin, çocukların etkilenip etkilenmediği, çevreye etkilerinin ne
olduğu gibi. Halkın gıda katkı maddeleri hakkında bildikleri yanıltıcı
olabilir. Çünkü insanlar doğal gıdaları, katkı içeren gıdalara tercih
etmektedir. Hâlbuki aynı kimseler, daha besleyici, daha elverişli, taze ve
güvenli gıda maddeleri istediklerinin belirtmektedirler. Oysa bu nitelikler,
gıdalara katkı maddesi katılmasını gerekli kılmaktadır. Hatta bazı tüketiciler
sterilize ve pastörize süt arasındaki farkın sadece sütün raf ömrünü uzatmak
için uygulanan ısıl işlem farkı olduğunu bilmemekte ve sterilize sütün raf
ömrünün katkı maddesi katılarak sağlandığını zannetmektedir. Gıda katkı
maddeleri hakkında yanıltıcı algılamalara yol açan bilgiler sıklıkla medya ve
basın kanalıyla ve son yıllarda da internet aracılığıyla insanlara
ulaşmaktadır. Bu ise katkı maddeleri hakkında tüketicilerde anlama kargaşası ve
korkulara yol açmaktadır. Bu korkuların giderilmesi için bilim adamları ve
sanayiciler, tüketicilerle güvenilir ve bilimsel temele dayanan bilgileri paylaşmalıdır.
Tüketici örgütleri de üyelerine doğru bilgiyi ulaştırmak için gayret etmelidir.
Burada önemli bir husus, hassas grupların gıda tüketiminde belirli katkı
maddelerine dikkat etmesi olabilir. Mesela çocukların tercihleri çok
kuvvetlidir, bazı gıda maddelerini çok sevdikleri için çokça tüketmeleri
nedeniyle ebeveynlerin tüketim miktarına dikkat etmesi tavsiye edilir.
Mevzuata göre, gıda
üretiminde gıda katkı maddesi kullanılıyorsa ürün etiketinde E kodu, adı ve
işlevini belirtmek gerekmektedir. Gıda sanayicileri bu bilgileri veriyorlar.
Burada önemli olan tüketicilerin bilgi edinme hakkı kadar, eğitim hakkını kullanmaya
özen göstermesidir. Ancak, tüketici örgütleri tüketiciyi bilgilendirmek yerine
hiç kullanmayın demeyi daha çok tercih ettiği görülmektedir.
Tercih: Ambalajlı Gıda ve
Bilinçli Tüketim
Bazı haberlerin genel
içeriğinde hazır gıdalara yapılan saldırının, tüketicilerde büyük kafa
karışıklığı ve güvensizlik yaratmaktadır. Tüm dünyanın kabul ettiği yegâne
husus “ambalajın güvenilir gıdanın en temel argümanı” olduğu yönündedir.
Gözümüzün önüne sadece açık pazarlarda satılan yüzlerce çeşit gıda maddesini
getirmemiz durumunda bile ambalajlı gıdanın ne denli önemli olduğunu anlamamız
çok zor olmasa gerek. Zira ambalaja girmeyen gıda, başta üretim yerleri olmak
üzere, satış noktalarına ulaşıncaya kadar denetim zincirinin her aşamasından
rahatlıkla kaçabilmektedirler. İşte halkın sağlığı da asıl bu noktada büyük bir
tehdit ve tehlike ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Bu noktadan hareketle her
gün market raflarında satılan yüzlerce çeşit “Ambalajlı Gıda” ürünü, gıda katkı
maddesi ve gıda endüstrisi konusundaki bilgi kirliliği nedeniyle ne yazık ki
büyük bir zan altında bırakılmaktadır. Bu yaklaşım ile, işini “dürüst”,
“yasalara uygun” ve “%100 hijyenik” şartlarda üretim yapan işletmeleri göz ardı
ederek onları da tıpkı merdiven altı üretim yapan tabiri caiz ise “sahtekâr”
denilebilecek kişilerle aynı kefeye koymaktadır. Hazır gıda maddelerine zorunlu
olarak katılan gıda katkı maddeler uluslararası kuruluşlarca insan sağlığı
açısından yaratabileceği bütün olumsuzluklar tek tek araştırılıp kullanılma
sınırları belirlenmekte ve gıda maddelerinde kullanımına izin verilmektedir.
Burada esas üzerinde durulması gereken husus, daha çok Kayıt veya Onay izni
almadan yasal sınırlamalara uyulmaksızın üretilen ve etiketi olmayan veya olsa
bile etiketine gıda katkı maddeleri ile ilgili açıklayıcı bilgi koymayan veya
izin verilenden daha yüksek dozlarda katkı maddesi katılan gıda maddeleridir.
Yukarıda sayılan sebeplerle,
bu tür listelerin çoğaltılarak yaygınlaştırılması hem tüketici hem de üretici
firmalar için son derece olumsuzluklar yaratmaktadır. Bu hususta tüketicilere
güvenilir bilgilerin verilmesi önemli olup hepimize sorumluluklar düşmektedir.
Tüketici olarak, ambalajsız içinde ne olduğunu bilmediğimiz açıkta satılan gıda
maddelerini almamalıyız. Ambalajın üzerindeki içindekiler listesi dikkatlice
okunmalı, şüphelendiğimiz bir durum varsa bunu sorarak öğrenmeliyiz.
Kötü beslenmenin insan
sağlığı üzerine bir takım kötü etkileri elbette vardır. Ancak şu gıdalar
sağlığa zararlı demek doğru bir ifade olmamaktadır. Bütün mesele gıdaları
yeterli ve dengeli bir şekilde tüketmek ve sağlık için günde en az yarım saat
fiziksel aktivite yapmaktır. Yazılı ve görsel medyada “şu gıdayı tüketin, bu
gıdayı tüketmeyin” demek halkın yanlış beslenmesine sebep olmaktadır. Bu durum,
tüketicilerde gıdalar konusunda anlam kargaşası ve korkulara yol açmaktadır.
Söz konusu korkuların giderilmesi için bilim insanları, sanayiciler, medya ve
toplumun tüm kesimi, güvenilir ve bilimsel temele dayanan bilgileri
tüketicilerle paylaşmalıdır.
Kaynak:gidabeslenme.org